ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌ߬ߘߊ߬ߟߌ ߝߐߘߊ ߘߏ߫ ߕߌ߯ߕߌ߯ߦߕߊ - ߕߙߎߞߌߞߊ߲ ߘߟߊߡߌߘߊ - ߛ߭ߊ߬ߺߊ߳ߑߓߊ߯ߣߎ߬ ߔߙߍߗ ߓߟߏ߫ - ߞߐߜߍ ߝߙߍߕߍ 567 - ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߔߘߋߞߎ

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 9

وَجَآءَ فِرۡعَوۡنُ وَمَن قَبۡلَهُۥ وَٱلۡمُؤۡتَفِكَٰتُ بِٱلۡخَاطِئَةِ

Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan Lut şehirleri (halkı da hep) o hata ile geldiler.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 10

فَعَصَوۡاْ رَسُولَ رَبِّهِمۡ فَأَخَذَهُمۡ أَخۡذَةٗ رَّابِيَةً

Rablerinin elçisine isyan ettikleri için onları şiddetli bir yakalayışla yakaladı.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 11

إِنَّا لَمَّا طَغَا ٱلۡمَآءُ حَمَلۡنَٰكُمۡ فِي ٱلۡجَارِيَةِ

Sular taştığı zaman sizi gemide biz taşıdık.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 12

لِنَجۡعَلَهَا لَكُمۡ تَذۡكِرَةٗ وَتَعِيَهَآ أُذُنٞ وَٰعِيَةٞ

Bunu sizin için bir öğüt kılalım ve anlayışlı kulaklar duysun diye.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 13

فَإِذَا نُفِخَ فِي ٱلصُّورِ نَفۡخَةٞ وَٰحِدَةٞ

Sûr’a tek bir üfürüşle üfürüldüğü zaman.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 14

وَحُمِلَتِ ٱلۡأَرۡضُ وَٱلۡجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةٗ وَٰحِدَةٗ

Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 15

فَيَوۡمَئِذٖ وَقَعَتِ ٱلۡوَاقِعَةُ

O gün olacak olur.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 16

وَٱنشَقَّتِ ٱلسَّمَآءُ فَهِيَ يَوۡمَئِذٖ وَاهِيَةٞ

Gök paramparça olur, çünkü o gün zayıf ve güçsüz düşer.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 17

وَٱلۡمَلَكُ عَلَىٰٓ أَرۡجَآئِهَاۚ وَيَحۡمِلُ عَرۡشَ رَبِّكَ فَوۡقَهُمۡ يَوۡمَئِذٖ ثَمَٰنِيَةٞ

Melekler ise onun çevresindedirler. Rabbinin Arş’ını ise o gün, onların da üzerinde olan sekizi taşır

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 18

يَوۡمَئِذٖ تُعۡرَضُونَ لَا تَخۡفَىٰ مِنكُمۡ خَافِيَةٞ

Siz o gün (hesap için) sunulursunuz; hiç bir sırrınız gizli kalmaz.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 19

فَأَمَّا مَنۡ أُوتِيَ كِتَٰبَهُۥ بِيَمِينِهِۦ فَيَقُولُ هَآؤُمُ ٱقۡرَءُواْ كِتَٰبِيَهۡ

Kimin kitabı sağından verilirse, alın kitabımı okuyun,

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 20

إِنِّي ظَنَنتُ أَنِّي مُلَٰقٍ حِسَابِيَهۡ

Ben zaten bu hesabıma ulaşacağımı biliyordum, der.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 21

فَهُوَ فِي عِيشَةٖ رَّاضِيَةٖ

Artık o, hoşnut edici bir hayat içinde.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 22

فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٖ

Yüksek bir cennette.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 23

قُطُوفُهَا دَانِيَةٞ

Meyveleri ise (çok) yakın.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 24

كُلُواْ وَٱشۡرَبُواْ هَنِيٓـَٔۢا بِمَآ أَسۡلَفۡتُمۡ فِي ٱلۡأَيَّامِ ٱلۡخَالِيَةِ

Yiyin, için afiyet olsun. Bu, geçmiş günlerde yaptıklarınızın sebebiyle (size bahşedilmiştir).

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 25

وَأَمَّا مَنۡ أُوتِيَ كِتَٰبَهُۥ بِشِمَالِهِۦ فَيَقُولُ يَٰلَيۡتَنِي لَمۡ أُوتَ كِتَٰبِيَهۡ

Kitabı solundan verilen ise şöyle der: Eyvah, keşke kitabım verilmeseydi.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 26

وَلَمۡ أَدۡرِ مَا حِسَابِيَهۡ

Hesabımı hiç bilmeseydim.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 27

يَٰلَيۡتَهَا كَانَتِ ٱلۡقَاضِيَةَ

Keşke (ölüm işimi) bitirmiş olsaydı!

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 28

مَآ أَغۡنَىٰ عَنِّي مَالِيَهۡۜ

Malım bana fayda vermedi.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 29

هَلَكَ عَنِّي سُلۡطَٰنِيَهۡ

Gücüm, hüccetim yok olup gitti.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 30

خُذُوهُ فَغُلُّوهُ

Tutun onu, (ellerini boynuna) bağlayın!

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 31

ثُمَّ ٱلۡجَحِيمَ صَلُّوهُ

Sonra atın onu ateşe!

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 32

ثُمَّ فِي سِلۡسِلَةٖ ذَرۡعُهَا سَبۡعُونَ ذِرَاعٗا فَٱسۡلُكُوهُ

Sonra da onu yetmiş arşın boyundaki zincire vurun ve sürün.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 33

إِنَّهُۥ كَانَ لَا يُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ ٱلۡعَظِيمِ

Çünkü o, yüce Allah’a iman etmiyordu.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 34

وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلۡمِسۡكِينِ

Yoksulu yedirmeye teşvik etmiyordu.

ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫: 35

فَلَيۡسَ لَهُ ٱلۡيَوۡمَ هَٰهُنَا حَمِيمٞ

Bugün onun için hiçbir yakın yoktur.